Bu kıta hakkında hepimiz bir şeyler duymuşuzdur. Acaba bunlar birer efsane mi yoksa gün yüzüne çıkmayı bekleyen gerçekler mi? Bu kıtanın varlığından ilk söz eden kişi İngiliz araştırmacı James Churchward’ tır. Churchward elbette ki bu teoriyi öylesine atmadı ortaya. Hindistan da yaşadığı dönemlerde Budist bir rahiple tanışmıştır ve bu rahip onu bir sır vereceğini söyleyerek mağaraya götürmüştür. Bu mağara eski tabletler ve çok sayıda eski yazıtla doluydu. Churchward buradaki çeviri çalışmaları sonucunda ilk Mu teorisini ortaya atmıştır. 
Churchward’ın  araştırmalarına göre Mu kıtası Asya ve Amerika kıtalarının arasında,  bugünkü Avusturalya kıtasından iki kat daha büyük, teknoloji ve bilimde ilerlemiş, insanlarının mistik güçlerinin olduğu küçük koloniler halinde yaşamış 64 milyonluk bir yaşam alanıdır.
Bu konu Atatürk’ün dikkatini çekiyordu çünkü Türk tarihinin buralara kadar uzanabileceğini düşünüyordu. Churchward’ın çalışmalarından haberdar olan Atatürk bir komisyon kurdurdu ve eserlerin çevirisinin yapılmasını istedi. Konuyla yakından ilgilenen Atatürk tüm süreçleri takip edip bir an evvel sonuca ulaşmak istiyordu. Tüm çeviriler tamamlanınca hepsi büyük bir özenle okudu. Bunlarla yetinmeyen Atatürk araştırmalarını birinci ağızdan duymak için Churchward’ı Ankara’ya akşam yemeğine davet etti. Bu sırada araştırmacı tarihçi Tahsin MAYATEPEK Meksika Büyükelçisi olarak atandı. Çok büyük bir bütçeyle Meksika’ya giden Mayatepek’ in tek görevi Büyükelçilik değildi. Uzmanlık alanı ilkel dinler olan Mayatepek’ in bir diğer görevi Türk Tarihi ve Kültürüyle alakalı araştırma yapmak bunları raporlamak ve alakalı olabilecek eserleri satın alıp Ankara’ ya göndermekti. Alınan en ilginç eserlerden biri bir heykeldi.  Bu heykel adeta Bozkurt(Türklerin bir kurt tarafından beslendiğini anlatan destan) destanının görsel haliydi. Heykel bir kurt ve ondan süt emen iki insanı tasvir ediyordu. Tek önemli eser bu değildi bunun dışında; çözülen eserlerde dönemin dini, sosyal ve kültürel yaşantısının Orta Asya kültürüyle benzer olduğu ortaya çıkmıştır. Mayatepek’ in araştırmaları ve diğer Türk tarihçilerin yazdığı eserler kitaplaştırılmıştır. Oluşturulan 4 kitabın 2si Anıtkabir Kütüphanesinde halka açık şekilde sergilenmektedir ne yazık ki 2 kitap kayıptır.
Efsane mi gerçek mi bilmiyoruz ama yıllar sonra bile olsa her şey gün yüzüne çıkacaktır. En iyi bildiğimiz şeyse yüzyıllar geçmesine rağmen hala merak ediyoruz. Tıpkı Atlantis gibi.