İnsanlar toplu halde,birlikte bir hayat sürdürürler. Bireylerin sürekli birbirleriyle iç içe, iletişim halinde olduğu bir ortamda ancak karşılıklı sevgi ve saygının varoluşu sağlıklı ve huzurlu bir çevreyi oluşturur. Bu çevrenin ne şekilde şekilleneceği toplum bireylerinin davranışlarına bağlıdır.
Toplumu şekillendiren ve gidişatına yön veren o toplumun bireyleridir.
Bireyleri içtenleştiren davranışların ilki hoşgörüdür. Birey, bu duygu sayesinde insanların fark etmeden yaptıkları olumsuz eylemleri ve sözleri hoşgörüyle karşılar. İnsanların güzelliklerini fark etmeye, eksikliklerini gidermeye çabalar. Bu sayede, toplum yaşamı birbirini tamamlayan bireylerin iyi niyetli davranışlarıyla daha da güzelleşir.
Her birey fikir ve düşünüş bakımından birbirinden ayrılır. İnsanın doğasından ortaya çıkan bu durum beraberinde fikir ve görüş farklılıklarını da getirmektedir. Bu tür farklılıklar illaki olumsuz olarak algılanmamalıdır. Nitekim her bireyin aynı fikir yapısına sahip olması veya aynı fikirleri paylaşması gibi durumlar gerçekçi değildir. İyi niyet, saygı ve hoşgörü çerçevesinde gelişen fikir ve görüş farklılıkları yaşadığımız dünyayı zenginleştirir.
Şimdiyi ve geleceği şekillendiren fikirlerdir. Fikirlerin aynılaştığı, git gide birbirine benzediği bir ortamda yenilik ve ilerlemeden de bahsedilemez. İşte bu ilerlemeyi sağlayacak olan fikirlerin özgürce ifade edilebildiği bir toplumdaki bireylerin karşılıklı hoşgörüsüdür. Bu kavram böylesine önemli iken hayatımızda ne derece yer bulabiliyor? Kendimize sormamız gereken asıl soru bu. Toplumu hoşgörü, sevgi ve saygı ile bezenmiş bir atmosferde ileri mi götürmek istiyoruz yoksa kimsenin birbirine tahammülü olmadığı, karşılıklı hoşgörüden uzak bir ortamda olduğumuz yerde saymak hatta bugünümüzü daha da geri götürmek mi?